Güncelleme tarihi: 18 Şub 2021
İş hayatımın başından beri teknoloji, yazılım geliştirme ve danışmanlık alanında çalışıyorum. 4-5 senelik kurumsal tecrübelerden sonra kesin karar olarak kurumsallıktan çıkıp danışmanlığa devam ettikten sonra gördüm ki arkamda iyi bir birikim ve tecrübe oluşmuş. Bu dönemde en büyük öğretim Tolstoy bisikleti oldu.
Bu acı hikayeyi duymanlarınız varsa kısaca anlatayım. Küçük oğlunu kaybeden Tolstoy hayata tutunmak için 67 yaşından sonra bisiklet sürmeyi öğrenir ve bu hikayeden yola çıkarak Einstein'in çok anlamlı bir cümlesi vardır:
Hayat bisiklet sürmeye benzer, dengeyi korumak için ilerlemek gerekir. - Albert Einstein
Benim ise çok benzer bir yaklaşımım oldu. Bildiklerimi geliştirmek zaten yaptığım bir işti, ben hep bilmediklerimi öğrenmeyi seçtim. İlerlemenin, farklılaşmanın yeni fikirler üretmenin tek yolunun bu olduğu keşfettim. Evet bir konu üzerinde uzmanlaşmak, 10.000 saat çalışmak vs. gibi sonucu dikey uzmanlığa bağlanacak açıklamalar aklımıza gelse de aksini iddaa etmiyorum. Sadece konfor alanını terk etmeye başladığınızda farkedecek ve göreceksiniz ki aslında bildiğinizi zannettiğiniz şeyler bildiğiniz gibi değil. İşte bu sebeple hiç bir zaman, yaşınıza, pozisyonunuza, gelirinize aldırış etmeden bisiklet sürmeyi öğrenme hevesi ve dirayetini korumanızı öneriyorum. Sonuçta hayat bir gün bitecek ve yapmadıklarımızdan pişman olacağız belki de.
Bunları planlarken nelere dikkat ediyorum peki?
Detaylara Girme
Bir konu hakkında hele ki bilmediğiniz bir konuda tüm detayları öğrenme şansınız yoktur. Bu sebeple bilmediğim bir konu ile ilgili araştırma yaparken önce şunu sorguluyorum. Neden, nasıl, ne zaman yapılır/kullanılır/gereklidir. Kafamda ki ihtiyaç analizini netleştirebilmem için bu soruları parametrik olarak döndürüyorum. Detaylar mı? İlk öğrenme aşamasında sadece sizi boğar ve konudan uzaklaştırır.
Yabancı Kaynakları Tara
Maalesef bir çok uzman ve kaynak olsada ister istemez bazı konularda ana dilimizde ki kaynaklar yetersiz kalabiliyor. İngilizce ve üstüne Fransızca kaynakları tarayabilmenin rahatlığı oluyor. Kendimizi geliştirirken önümüzde ki en büyük engel dil ve iletişim engelidir.
Bir Uzmana Danış
Bugün Linkedin kullanabilen - ki genelde FB benzeri saçma siyasal paylaşımlar yapan insanların sayısı arttı ancak hala bazı grup ve insanlarda umut var :) Mutlaka bu kaynakları verimli kullanarak ArGesini yaptığınız, araştırdığınız işin uzmanı olan insanları bulun. Sorularınızın bir bölümünü onlara sorabilirsiniz. En azından ben tarafıma yöneltilen sorulara elimden geldiğince cevap dönüyorum, sizde bunun karşılığını alabilirsiniz.
Küçük Yatırımlardan / POC'lerden korkma
Bu hassas bir konu, bazısı için 2.000 TL büyük bir para iken kimisi için 200.000 TL bir Arge projesi yada bir araştırma için gözden çıkarılabilecek bir hedef olmaktadır. Minör bir hedefiniz olsun, girdi ve çıktıları baştan belirleyin ve olabildiğince tahminlerden kaçının. Tahmin etmek, olmayan bir şeyleri varmış gibi varsaymak en büyük yanılgınız olacaktır. Küçük bir bütçeyi (eğitim, seminer, demo) gözden çıkarabilmek bazen ufkunuzu açacak ve yeni bir vizyon katacaktır.
Bu sebeple hedefiniz daha önce yap(a)madıklarınızı öğrenmek ve fiziken olmasa bile zihinsel olarak konfor alanınızı zorlamak gelişiminizde çok büyük katkı sağlayacaktır. Tabi bilmediğiniz konular ile ilgili olarak bilgi edinme süreci sizi kendi kendine öğrenmeye (Self-Learning) itecektir. Belirli bir istikrar, yöntem ve disiplin gerektirmek ile beraber daha önce faydalandığım ve bazı yöntemlerini uyguladığım bir kaynağı paylaşacağım. Kendi kendine öğrenme konseptini tanıyarak gerekli bilgileri alabileceğiniz bir kitap.
Sonuç olarak gelişmeye ihtiyacımız var özellikle bugünlerde, salgın hem iş hayatını hem özel hayatlarımızı travmatik bir şekilde etkiledi. İster hobileriniz, ister profesyonel hayatınız için gelişmeyi durdurmamak ise bir seçim.
Güncelleme tarihi: 17 Şub 2021
Ben evdeyim de kafam nerede?
Herkesin bir gün evden çalışmak ile ilgili bir fikri her zaman vardı. Trafiğe girmesem, ofise gitmesem, öğlen arasında ayaklarımı uzatsam, akşam mesai bitince keyfime baksam… Belki kurumsal hayatın baskısı, bazıları için uğradıkları mobbing , bazıları için yaptıkları angarya işlerden bir nebze kaçış fırsatı olacaktı. Tabi istemezdik evden çalışma fırsatına tüm dünyayı, ekonomiyi böyle derinden etikeleyen bir sağlık problemi ile kavuşmayı.
Biz yani bilişim sektörünün tedarikçileri çok uzun yıllardır alışığız bu şekilde çalışmaya hem de her yerden. Bahsi geçen alışkanlık plajda maillerinize bakmak değil. İşleri ve ekipleri onların yanında olamasanızda belirli bir düzeyde sürdürülebilir kılmak ve hem motivasyonunuzu korumak hem de işlerin müşterilere aksamadan iletilmesini sağlamak.
Son 1 yıldır bir çok kurum evden çalışmak ile kalmadı bazıları ofislerini küçülttü ya da kapadı.
Şimdi gelelim hiç bakmadığımız bir pencereden bakmaya...
Sosyalliğimiz Nerede?
Bu süreçte iki şeyi çok iyi anladık ;
Sağlığın paradan çok daha değerli olduğunu
İnsan olmanın temel şartlarından birinin beraber yaşamak ve iletişim olduğunu
Peki kim kendini metrekare bağımsız dört duvar arasına sıkışmış, bazen nefes alamaz gibi hissediyor? Bazen kendinizi tuvalette daha uzun süre otururken - evet, sadece otururken, buluyor musunuz? Artık daha geç yatar, daha zor uyanır hale geldiniz mi? Uzatmıyorum devamını en azından bazı belirtiler ortaktır sanırım. Kendine, sevdiklerine ve toplumsal düzene özen gösteren kesimlerin ortak problemi sosyalliklerinin azalması belki de bitmesi oldu. Ve kısmen travmatize olmuş bir kitle, sürecin tatlıya bağlanmasını beklerken deli divane çalışmaya çalışıyor. Birde çocuk/ları olan evden öğretim içinde kalan aileleri düşündüğümüzde durum biraz daha sıkıntılı hale geliyor. Hepimiz özledik, iş yemeklerine çıkmayı, ailemiz ile oturup kaygısızca bir şeyler içip, yemeyi. Çocuklarımızı okula gönderebilmeyi. Emin olun geçecek ve tekrar eskiye döneceğiz...
Evden iş yeri olur mu?
Bu soruya cevabınız bence yukarıda ki sorunlarla nasıl başa çıktığımızı belirleyecek. Her yerden iş yeri olur eğer ki beraber çalıştığınız insanlar ve projeleriniz uzaktan yürütülebilecek seviyede ise.
İşte bu yazıda konum işlerin aslında bu seviyede ölçeklenebilir olması ve yönetilmesi. Süreç danışmanlık mı yoksa yazılım hizmeti mi aldığınıza göre iki farklı yaklaşıma sahip.
Danışmanlık: Danışmanlığın temeli iletişimdir. Çift yönlü bilgi aktarımı, yani anlatılanı anlama ve anlatmak istediğini aktarma. Maalesef yan yana bile sizi anlayamayan insanlar varken uzaktan bu süreci yönetmek ve sürdürmek çok maliyetli. Maliyeti sadece para anlamında kullanmam. Harcanan zaman, kaynak, kaçırılan fırsat ve para, hepsi birer maliyettir. Danışmanlık ile teknik geliştirme süreçlerinde ki uzaktan işi planlama aynı temellere dayanıyor. Aşağıda deyineceğim.
Yazılım: Yazılımın temeli koddur dersem yalan olur. Yazılımın ve teknik süreçlerin de temeli iletişimdir. Çünkü iletişim ne iş yaparsanız yapın eğer bir ada da tek başınıza değilseniz karşınızda ki insanlar ile kurduğunuz köprüdür. Size iş veren, iş isteyen ya da sizin iş verdiğiniz herkes ile başarınız, ölçümleriniz kurduğunuz iletişime dayalıdır. Yazılımın mikro ölçekte iş planlamaları kısmı danışmanlığa kıyasla çok daha elle tutulabilir temellere dayanır. (Not: Yazılımcılar kızmasın daha basit demiyorum kıyasla elle tutulur diyorum)
1 Dilim Evden Çalışma Alır mısınız?
Herhalde hepimiz evde yaptığımız toplantılardan, bitmek bilmeyen mesailerden çok sıkıldık değil mi? Bu süreci yönetmek zor. Pandemi süreci ilk başladığın ne olduğunu bizde anlamadık. Sonuçta şirketimin bütün müşteri ilişkileri, satış, pazarlama, operasyonel süreçlerinin bir bölümü benim sorumluluğumda. Burada ki en büyük risk ortağım ile beraber herkesin evine götürdüğü ekmeği devam ettirme ve ne olursa olsun şirketin maliyetlerini rahat karşılayabileceği halde olmasını sağlamaktı. Kendi kendime tek bir cümle kurdum:
Olanların ve başımıza gelenlerin hiç biri benim sorumluluğum değil. Hiç biri benim hatam değil. Ve ben bu olanların hiç birini kontrol edemem. - Onur, Mayıs 2020
Bu cümle Mayıs 2020'den 2021'in bugünlerine kadar benim yanımda kaldı hep. Çünkü müşteri kazandık ve kaybettik, iş aldık, iş kaybettik ama bir şekilde yaşadık hem de şükür arkadaşlarımız dahil herkesi koruyabilecek kadar güçlü yaşadık. İşte bu güç işlerin yönetilebilir hale gelmesi ile alakalı. 5 kişilik bir operasyon ile 500 kişilik bir operasyon arasında profesyonel & kavramsal ve makro ölçekte bir fark yok. Gözünüzde büyütmeyin, standartlarınızı belirleyin, kendiniz dahil bunlara uyun ve uydurun. Gerisi zaten çorap söküğü gibi gelecektir. Şimdi burada neler öneriyorum biraz onları maddelemek isterim.
İşleri yönetilebilir mikro parçacıklara bölelim (günlük, 3 günlük, haftalık, 2 haftalık)
Her mikro parçanın giriş (input) ve çıkış (output) parametrelerini belirleyin
Verdiğiniz zamanın %50'sine geldiğinizde işin ne kadarının bittiğini, ne kadar eforunuz kaldığını tespit edin. Kalan zaman kalan iş için yeterli olacak mı öngörmeye çalışın.
Varsayımlardan ve kendinizce yaptığınız kabullerden vazgeçin. Her görevi elinizde ki veriler ile değerlendirin.
Verimliliği baz alarak çalışın. Birim zamanda ürettiğiniz işin kalitesi bireysel karlılığınızı verecektir.
Mikro işleri bile her gün iş listenizde en az bir madde temizleyebilecek kadar planlı segmentlere ayırın. (Küçük bir iş bitirmek, büyük bir işi bitirememek karşısında çok değerlidir.)
Pahalı ürünlere, amerikan pazarlama taktikli ürünlere takılmayın bireysel ve ya küçük ekipler için Excel bile bazı süreçleri planlama ve takip etme için yeterlidir.
Bugünler geçecek ve herkes bir şekilde tekrar eski ofis zamanlarına dönmek isteyecek, ama bu dönemde kazandığımız operasyonel ve analitik alışkanlıklar içimize sinmiş, genetiğimize işlemiş olacak. Ve artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.
Güncelleme tarihi: 13 Tem 2021
Daha Önce Hiç Battınız mı?
Yukarıda ki soruya nasıl bir cevap verebiliyorsunuz? Eğer cevabınız hayır ise şanslısınız ve evet ise bence çok daha şanslısınız. Şaşırtıcı değil mi? Hem batıp hem şanslı nasıl olunabilir? Cevabım basit, şirket olarak değil proje olarak bir çok kez batan biri olarak tek kelime; “Tecrübe”. Herhangi bir yerden satın alamayacağınız, bolca biriktirmenin zor olduğu bir değer. O yüzden daha önce battıysanız ya da bir işi elinize yüzünüze bulaştırdıysanız neden ve nasıl olduğunu iyi irdelemek aynı hatalar yerine farklı hatalar yapmaya çalışmak faydalı olacaktır. Bu hatalar ve yaşananlar doğal olarak beynimizde bir sürü iz ve arkasında fikir bırakıyor. Gördüğümüz her sorun içinde fırsatı ve yaratıcılığı yaşatıyor. Peki gerçekten öyle mi? Her fikir önemli mi? Her fikir hayatınızı değiştirebilecek manevi ve maddi değere sahip mi? Kendimce bu soruyu cevaplamaya çalışıyorum.
Fikir Ne Kadar Önemli?
Çok önemli hem de çok, kimse aksini iddaa edemez ama fikir kadar fikrin gerçekleşmesi hatta ticarileşmesi çok önemlidir. Fikirleriniz, bulduğunuzu zannettiğiniz değerler ve ya yaratıcılığınız tek başına bir anlam ifade etmez.
Aklınızın kenarında kalması için ufak bir iki önemli notumu ve uygulamamı buraya bırakacağım…
Amacınızı çok iyi belirleyin.
Her zaman en son ve en yeni teknolojiyi kovalamayın.
Farklılık yaratın ve ya katın. (Mavi Okyanus Stratejisi ile ilgili bir yazı yazacağım ayrıca)
Uzun soluklu düşünün ama kısa hedefler koyun.
Sessiz Olun… Fikrinizi herkes ile paylaşmayın, size faydası dokunacak bir kitleniz olsun.
Olumlu / Olumsuz geri bildirimleri mutlaka not edin.
Fikrinizin hayat bulacağı kitleyi mutlaka anlamaya çalışın.
Fikriniz ile ilgili bir not defteriniz olsun ve her şeyi not edin.
Şimdi size bir formül yazacağım. Başucu kitaplarımdan birinden alıntıdır. İnovasyon = İcat x Ticarileşme. Buradan da anlayabileceğiniz gibi eğer ticari bir değer yaratamıyorsanız, ya da yeni/farklı bir icadınız yoksa bu değer sıfır olacağından aslında inovasyonunuz da olmuyor. Hala zannediyoruz ki inovasyon dediğimiz şey sadece teknolojiden ibaret. Tam tersi inovasyon teknoloji, süreç ve süreç yönetimi, iş ve/ve ya işletme modeli, marka ve ürün konumlandırma gibi bir çok konuda karşımıza çıkabilir. Formülü asla bir matematik formülü gibi düşünmeyin, amacımız İcat ve Ticarileşme değişkenlerinden ikisinin de pozitif bir değer olması. Sonuç az para kazanabilir, değerine ulaşamayabilir ya da yenilik anlamında tam olarak istenen verimi alamayabilir ancak 1 çarpanı bile olsa denklemi bir şekilde başarmış olursunuz.
Bu formülü hayata geçirmek emin olun hiç kolay değil. Ama imkansız da değil, bürokratik ve hantal kurumsal dokümantasyon ve süreçlerini sevmeyen biri olarak şunu net söyleyebilirim içinde bulunduğumuz bu durumda başarı biraz olsun yazıp çizmenize ve kendi kendinize soracağınız sorulara bağlı.
Nereden Başlayabilirim?
Gelin biraz kendimize ne sormalıyız ve nasıl sormalıyız buna bakalım. İleride aşağıda sorduğumuz sorulara özel yazılar olacaktır. Bu soruları mutlaka kendinize sorun ve objektif cevaplar vermeyi unutmayın.
Müşterim Kim?
Müşterim için Ne Yapacağım/Satacağım/Geliştireceğim?
Müşteri Ürünü Neden Satın Alacak?
Müşteri Ürünü Nasıl Alacak?
Müşterime Ürünümü/Servisimi Nasıl ve Ne kadara Satacağım?
Servis ve/ve ya Ürünümü Nasıl Tasarlayacak ve Geliştireceğim?
Tüm Bu Süreçleri Nasıl Ölçeceğim?
Soru sayımızın çokluğundan ziyade bu sorularımızın cevapları fevkalede uzun ve bir hayli bizleri yoracak cinsten. Ama gözünüz kormasın çünkü şunu bilin her şeye bir kerede cevap vermeniz mümkün değil. Fikrim ne kadar önemli sorularını sorarken formülümüze ait ilk üç soruyu sorarak başlayabilirsiniz. Merak etmeyin geri kalanları işin içinde zaten öğrenecek ve cevaplayacaksınız.
Son olarak fikir ve teknolojiden daha fazla değer verdiğim şey o fikre ve ya teknolojiye karşı olan tutkudur. Bence başarının en önemli anahtarı yapmak istediğiniz işe tutku ile bağlı olmanızdır. Çok başarılı olarak girişimcilik tarihine geçmiş, hayatları konu olmuş/olmamış ama bir şekilde başarıya ulaşmış insanların ortak noktası yaptıkları işi iyi bilmeleri, vazgeçmeden denemeleri ve bunların bileşimi olarak tutkularıdır.
İnandığınız değerlerinize ve sevdiğiniz şeylere karşı tutkunuz hiç bitmesin!